gri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
gri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

12 Ocak 2011 Çarşamba

.the fall.

.her şey ne zaman bu kadar birbirine girdi, ve nasıl bu kadar çabuk parçalandı. karanlıktı, kimseyi göremedim, kim öldü, kokusu gelmedi. sonrası rüyaydı hep, inişli çıkışlı sonsuz bir rüya, uykuyu sevmedim, uyanmak istedim. güneşe doğru çekildi bedenim, sıcak yaz günlerini yadederek. denize dokundu tenim önce, sonra güneş okşadı başımı. her şey daha da karıştı birbirine.
.benim algılarım hiç anlaşılmadı, yine de çabaladım kendimi anlatmaya, al işte hala yapıyorum. biraz daha çabalarsam olacak belki de. ya da artık sadece vazgeçmeli bu anlatma sevdasından.

25 Aralık 2010 Cumartesi

.boşlukların patlayışı.

.başımın ağrısına bir de kendime katlanamıyorum. yakıp yıkıp gitmemek için sakinleşmeyi bekliyorum. sonra da gitmeyi. belki de hiç dönmemeyi. ihtimallerin tesellisiyle yaşamak da değil istediğim, var olan düzene boyun eğmek de. ne istemediğimi bilebilmek bu kadar kolayken ne istediğimi bilememek neden bu kadar karmaşık. ya da basit. anlaşılmaz biçimde karıştırmak benim görevimmiş gibi, basit olan her şey daha karmaşık.
.kendime katlanamıyorum.

24 Aralık 2010 Cuma

.boşluk4.

.öylece sıkılıyorum işte. elime ne kitap alsam bitirebiliyorum, ne bi işe başlayabiliyorum aslında tam olarak. işte sonra da sonsuz bir döngüde bu duruma daha çok sıkılıp daha da işlevsiz bir hale geçiyorum. geçiştirme sürecini biliyorum, insanlarla vakit geçir, beynini meşgul tut, azcık dağıt, azcık eğlen, geçsin gitsin. arada uyandıkça delleniyorum işte böyle. yeniden uykuya yatıyorum. kaçıyorum.

10 Ekim 2010 Pazar

.the story of today becomes the dream of tomorrow.

.dün bugün şimdi.uzaktan çok yakın olan şimdinin rivayeti.
.ne mutlu ne mutsuz.ne huzurlu ne huzursuz.bir yanın gitmeye çalışırken diğer yanların hep bitkin.

rakının ağzımdaki tadı ne güzel değil mi diye düşünürken bir sonraki günler yok,sek bi uyku çek bana barmen diyen gözlerim var uzaklara dalan.kocaman boşluklar içinde bir dalıp bi çıktığım hayallerden gerçeklere yeniden büyük kara parçaları az bi nefeslenip dinlenmeyi arzuladığım ya da dinlenmemeye çabaladığım.çelişkileri yutup hazmetmeden saklarken midem, ne ağrı ne sızı, sadece kurumuş kan tadı,biraz da tuzlu gözyaşı. şimdi ve sonra, çok mühim değil.

neden ve nasıl varım?olmak istediğimden ne kadar uzaktayım.nerede kayboldum.ne zaman yokluğunu hissettim,ne kadar üşüdüm,nerden geldim, nereye?....

27 Temmuz 2010 Salı

.kaçan uyku zaten kaçık keyif.

.kendime ait bir oda arayışındayım,fazla mı? ne bir sınır var, ne de bir yaptırım, olması mı gerek şimdiden öteye? huzur için kilitler mi gerek, ya da yasaklar mı? toplumun baş eğdiği gibi olması mı gerek? ne keyif ne huzur kalır böyle.

27 Nisan 2010 Salı

.dreamer can only gain pain.

.hiçbir şey yok, hayır sadece hiçbir şey var. iyi giden nefes aldığımız gerçeği mi, ironik. fazla kirli ve ve fazla safım. oysa sen fazla güzel kokuyorsun, gerçekliğinden şüphe edilecek bir temizlik. sakladığın kelimeler ortaya koyduklarından daha belirgin. o zaman artık bırak, yalanlarla dolu bir güven oyunu kurmanın anlamsızlığının farkına var şimdi hemen. saklanıyorum, karanlığın aydınlığa kavuşmasından önce kayboluyorum.

10 Mart 2010 Çarşamba

.empty minded.

.işte yine yeniden...ama neden?
uyumaya çalışıp çalışıp gözyaşları içinde yatakta buluyorum kendimi, uyanıp başımın tarif edilmez ağrısına katlanmaya çalışıyorum. daha fazlasını yapmaya hevesim yok. enerjim başka bir yerde kalmış sanki. hayatımı çekici hale getirmeye çalışırken aslında her şeyi yalanla süslüyorum.
durduğum yerde durmanın en anlamlı hareket olacağına kanaat getirdimse de iç huzuru kalmamış bir bünye olarak sadece saatleri ileri alıp alıp günleri öldürüyorum. henüz sadece zamanı öldürmeye cesaretim var.
lütfen biri beynimin kalan zeytin kadarcık kısmını alsın da düşündüğüm saçmalalıkların acısını duymayayım.

27 Şubat 2010 Cumartesi

.bursting immediately.

.garip bir öfke var imiş içimde. toprağa dokunmayan anlarımın çoğalmasından, şehrin beni doldurmasından ve giderek zayıflatmasından mı? sorular ve sorunlar arasında son sesimle haykıran bir ben, yabaniyim işte şu noktada kendime. değiştirmeye, daha iyisine dair kurgular var aklımda, dışa vurmadığım, fazlaca sustuğum. belki de sadece bu kadar çok susmaktan. harekete geçmek isteyip de hep oturduğumdan. bir enerji birikmesi, ve işte patlamalar. her an her yerden çıkabilir hem de. aniden koşup gidebilirim, ya da hiç ortaya çıkmayabilirim haftalarca. git-gellerim mevsimsiz, beklenmedik, hesapları altüst eden derecelerde kocaman. tek isteğim evimde oturmak, sakince, olabildiğince.

24 Şubat 2010 Çarşamba

.unknown situation of mine.

.bir şey var. şey işte. içimden gelmeyen bir şey. yabani bir tavır sanki yapışmış üstüme. garip bir içlenme hali ama sadece bir oyun. kalkıp yerimden gidesim var ama kaçarcasına. yoksa hiçbir şeye karşı bir isteğim yok. elime kitabımı aldığımda gittiğim o dünyayı istiyorum bir tek. belirsizliği bir nebze. bir şekilde uzakları. yakınlarda beni heyecanlandıran hiçbir şey yok. ne insanlar ne olaylar, hiçbiri umrumda değil. gereksiz detaylarda boğulmaya ne gerek var, garip baskılar altına girmeye yahut. sadece nefes almak şöyle bir tazelenmek istiyorum. kimse yadırgamasın, yargılamasın. sadece uzak kalmak istiyorum. insanlar ve seslerden, konuşmalar ve kahkahalardan. gece yıldızlara fısıldarken gürültülü karanlıklardan arınmak istiyorum.
gidemiyorum, düşüyorum.

3 Şubat 2010 Çarşamba

.the one i don't even know.

.kızgınlıkları biriktir, uygun bir noktada bir açığını gör ve koy ağzına. büyük suçlarla yargılanan masum bir sanık olduğumu sanıyorum, şikayetçi olan ise sadece kötü bakışlarını gezdiriyor üzerimde. peki ne oldu? iğnelemelerin altındaki gerçeği öğrenme şerefine erişmek istiyorum. çok şey istiyorum. kızgınlıkların kırgınlıklardan daha geçici olduğunu unutturdular, satın al, taksitlendir, tüket, yenisini alırsın. yeni benlikler de bulursun belki öyle. ikinci elcilere de bak, üst modellerimden gelmiş, o kadar da açık sözlü değil, hep iyi konuşuyor, eleştirmiyor, hep pohpohluyor. bence beni yeni benle değiştir.
ötekileşen sen, ben, biz. yalnızlaşan zavallılarız. hadi gel vur bakalım bir daha, nasıl olsa bir sonraki aya ertelenecek bu taksitle aldığın yeni benlikler, yeni maskeler. ben yokum artık. hangi çöplüğün hangi kıyısında ben bile bilmiyorum kendimi. değişimi kabul etmeyeceksen, değişimin içinde olduğun gerçeğini yalanlaman yeterli. zaten koca bir yalan değil mi bu dünya. senin benim yalanımdan ne çıkar. hem de kendisine söylediği yalandan insanın. hadi bir yalan daha sal bu atmosfere.
ben çöplükte kayıp olmaktan memnunum, sizi sözde dünyanızda gözde mutluluklar diyarınızda izlemeye tahammülüm yok. mutluluklar...(maskeler ardı gözyaşlarınızı silmeyi unutmayın.)

12 Ocak 2009 Pazartesi

.nothing and nothing comes around.

.her an yıkılabilecek gibi duruyordu duvarın üstünde. gözlerinin altındaki morluk ayların bitkinliği miydi, yoksa sadece şu son bir saatte yaşadıkları, unuttukları, unutamayıp da çukurunda debelendikleri miydi? şimdi oturup bunları kimseye anlatacak değildi. başına inanılmaz ağrılar saplanıyordu, beyninden çıkmaya çalışan yaratıkları hayal ediyordu, onlarla baş edemeyecek kadar yıkılmaya yakındı, hem de duvarın üzerindeydi her an düşebileceği. çıkamadığı hiçliklerde boğulmaya bıraktı kendini. çevresindeki sesler giderek boğuklaşmıştı bir zaman önce, kestiremiyordu. anlam verebileceği sesler değildi, netsizlik hakimdi. görüntüler de daha çok bir emprisyonist ressamın fırça darbeleriydi. duygulanımlar anlaşılmazdı onun için, sesler de. benlik ve teklik hakimdi ruha. içindeki yaratıkların homurtusu yine beynini zorluyordu, dışarıyı arzulayan yaratıkların bitmeyen devinimleri. bir anlık ferahlık, huzur yine o anlaşılmaz insan sesleri ile bozuluyor ve sürekli içsel yaratıksal haraketler ve dışsal anlamsız yankılanmalar arasında daha çok sıkışıyordu.
uzandı gökyüzüne, denizler geçti bir balonun arkası süzülürken bulutların arasında, duvarlar gördü kocaman, insanları gördü o duvarların arkasında. o tarafa hiç geçemedi, hep onları izledi yukardan. üstlerinden uçarken düşmeye başladı, sonsuzca düştüğünü hissetti, ilerleyip hiç mesafe kat etmediğini. gidemediğini ve hala duvarın üstündeki oyunlardan yorulmuş bitkin çocuk olduğunu anlayamadı. bugünü anlayamadı.

26 Aralık 2008 Cuma

.hate to say "leave me",but i need it.

.adımı sakla. benden bahsetme. beni yok say. sus. konuşma. daha fazla kendimi duymak istemiyorum başkalarından. yok olmama sabrın yetmiyorsa tek istediğim susman, gideceğim zaten uzak memleketlere. hikayelerim, anlarım, yaşanmışlıklarım benim. kimse bilmek zorunda değil. kendinden nefret etme düzlemi ile hayata tutunma arası ince çizgide sallanmaktayım. daha fazla kaldırabileceğim bir yük yok. hayatıma değmeyin. yalnız bırakın.

24 Aralık 2008 Çarşamba

.until the moon give me the sign.

.dışarının soğuğuna bakıyor. ılık renklerle aydınlatıyor odasını. titriyor içi. odanın renklerini izliyor. gölgelerin oyununu. onlara katılıyor. dans ediyor bedeniyle. yüzüyor, süzülüyor, devriliyor, tırmanıyor, düşüyor. düşüyor ve kıpırdamdan kalıyor yerde. duvarlarındaki yazılar,resimler dönüyor gözünün önünde. midesinde kelebekler uçuyor. gözlerini kapattığında kendini gördüğünü sanıyor. yaklaşan bir siluet, ama mesafe değişmiyor. yaklaşıyor gibi hissediyor, dokunacak gibi. yaklaşamayan siluet belirginleşiyor ve kim olduğunu biliyor artık, ama daha fazla yaklaşamıyor. sarsılıyordu zemin, belli belirsiz bir üşüme titremesiyle birlikte güçlenen bir sarsıntı. gözlerini aralarken ışık fazla geldi, silüet kaybolmuştu artık. sarsıntı geçmişti. dışarısı hala soğuktu, biraz daha kararmıştı gökyüzü. duvarında göze çarpan farklı bir yazı dikkatini çekti. korkarak yanaştı. mürekkebi tazeydi henüz.
"gri olsaydı adın bu kadar karanlık olur muydu için? kapıdan girseydim, yine kaçar mıydın?"

12 Aralık 2008 Cuma

.silently unknown.

.bilseydim dilini ona hoşçakal derdim. tren garında uyumaya çalışırken gelmişti karşımdaki banka oturmuştu. tanıdık bir yüzü vardı. eski dostlarımdan kalma bir gülüş suratında. başı öne düştüğünde uykunun içindeydi, belki de günlerdir özlem duyduğu tek şeydi. oysa ben o yüzün arkasındakini zayıf hafızamda aramakla meşguldum. gözlerim kapanmayı red ederken birden keskin bakışlarıyla karşılaştım. üzgünüm ne yaptımsa, ama bilmiyorum. başka birine olan bir kızgınlık mı diye yeniden baktığımda hala bana dönüktü kırgın ifadesiyle gözleri. korkuyordum, her neyse olan şey benden bağımsız ama bendeydi. sadece susabliyordum. sustum. toparlandı. bir şey demek ister gibiydi ama uzun bir bakıştan sonra başını öne eğip uzaklaştı.
.hoşçakal diyemedim.

10 Aralık 2008 Çarşamba

."i dissappeared exactly one year ago".

.rüyalarım yordu beni. o kadar uzun sürdü ki, tamam bu sefer buldum onu dedim. yanına yaklaşmaya korktum ama buldum onu, gördüm.


.1 seneden çok olmuş. bu fotoğraf bir mucize. tarih 8 eylül 2007 iken benim hala yaşıyor olmam ve sonrasında 9 eylülde gelen beklenmedik 2 dost. en son görüşmemiz oldu. özlem beni hasta etti. zihnim bulanık. uykularım bir koşturmaca ve savaş kendimle. geçer diye beklediğim bir yara ama asla kabuk bağlamayan.
bekleyeceğim, koşturacağım, yorulup düşene kadar uyumadan duracağım.
saçma bir döngü bu. hergün sabaha karşı yatağa düşünce bedenim durmuyor ve bulduğunu sanıyor. oysa bu bir aldatmaca. bulanık sularda gördüğünü sandığım bir yansıma, ben olmayan.

22 Ekim 2008 Çarşamba

.the missing grey.

.nerede?bilmiyor,bilinmek istemiyor.
.ses vermiyor. cevap gelmiyor. koşuyor belki, kaçıyor, ağlıyor belki de sokağın köşesinde, üşüyor belki de geceleri.
.izlerini siliyor her günbatımında. her gündoğumunda gezerken deniz kıyısında belki de alıp başını gidiyor. denize atlamayı düşünüyor vapurun kıç tarafından, paramparça olup denize karışacak. sonra tuvalete kafasını sokup kendi bokunda boğulmayı. ilaçlarını düşünüyor, kutuları. en keskin bıçağı, köprünün üstünden düşmeyi bir de.

.şimdi burada çaresizce bekliyorum, elimde bir adres ve tek bir isim var. ihtimaller dahilinde gidebileceği şehirler ve evler var. tabi bilinmeyen adreste sokaklar, çöplükler, boş arsalar ve korkunç istanbul halleri de var. en kötüsünü düşünerek yaşıyorum ki umudun kurbanı olmayayım. ışık bir tutam, karanlıkta griliğini ayırt edemiyorum. griyi arıyorum. özlüyorum.

22 Aralık 2007 Cumartesi

grey is the only color i can see

.siyahi tonlarda görüntülerim var.gri ne güzel renk.bunu defalarca ifade etmişimdir.en sevdiğim olması ötesinde en ifadeli renktir gri.nokta.
nefes almakta zorlanıyorum.hem fiziksel hem de içsel.uyuyorum 12 saat ve katlarıyla.uyanığım 20 saat ve katlarıyla. normal tanımlanan bir gün döngüm olmadı hatırladığım kadarıyla uzun zamandır. neden devam edelim ki böyle saçmalaya? bence saçma. gereksiz ve yıpratıcı.
gri üzerine söz yazılmış mı, melodisi var mıdır bunu anlatan, merak ediyorum.bir ara derin bir arayışa gireceğim. şimdilik kendi sözlerimden ötesini bilmiyorum.biraz evimde olmak istiyorum. odam hacmi olan evimde. ev hissiyatını veren.
beyoğlu'ndan her gün daha da nefret ediyorum. bu akşamın güzel saatlerinde huzuru oralarda bulabileceğimi bilsem de yapmayayacağım, gitmeyeceğim.
gevende-nem
ev hissiyatını öldürüyor beyoğlu sokakları. kendi sokaklarımda dolanacağım mümkün olduğunca.
.siyahi tonlar dedim ya, griyi kaybettim aslında. griye yakın ama siyahi tonlar hepsi. gri çelişkilerdir ama gerçektir. gerçek olabilmeyi başaarıp çelişkilerini korkusuzca sergileyendir. sonsuza kadar gri olacak bir yerlerde. gerçeklikler azalacak her gün griyi kimse görmese de o hep kalacak. en gerçek olarak.