29 Ekim 2008 Çarşamba

.nerde kalmıştık?.


.biraz uzak kalmıştık buralardan. izmir'de gezdim. hayır alsancak,kordon, bornova'da değil. önce yalı mahallesi, güzeltepe, kuruçeşme, inciraltı, narlıdere, kadifekale, ege mahallesi. az biraz sabretseydim çingen düğünü görecektim. neyse izmir'in haline şahit olduktan sonra ve biraz gezindikten sonra sabah istanbul'a vardık uykusuz bol sohbetli gecenin sonunda. istanbul işte bıraktığım gibi, özlemediğim gibi. istanbul blues kumpanyası demişti zaten;
"sabah kalkıp koşacağım bineceğim trene
istanbul yere batsın döneceğim izmir'e"
valla doğru ama istanbul kadar boktanmış izmir'in kentleşmesi. ama yine de güzel işte.
neyse bu saçma şehircilik değerlendirmelerinden sonra nerde kaldığımızı bilemeden kapatıyorum. aman blogger kapanmasın ha.

22 Ekim 2008 Çarşamba

.the missing grey.

.nerede?bilmiyor,bilinmek istemiyor.
.ses vermiyor. cevap gelmiyor. koşuyor belki, kaçıyor, ağlıyor belki de sokağın köşesinde, üşüyor belki de geceleri.
.izlerini siliyor her günbatımında. her gündoğumunda gezerken deniz kıyısında belki de alıp başını gidiyor. denize atlamayı düşünüyor vapurun kıç tarafından, paramparça olup denize karışacak. sonra tuvalete kafasını sokup kendi bokunda boğulmayı. ilaçlarını düşünüyor, kutuları. en keskin bıçağı, köprünün üstünden düşmeyi bir de.

.şimdi burada çaresizce bekliyorum, elimde bir adres ve tek bir isim var. ihtimaller dahilinde gidebileceği şehirler ve evler var. tabi bilinmeyen adreste sokaklar, çöplükler, boş arsalar ve korkunç istanbul halleri de var. en kötüsünü düşünerek yaşıyorum ki umudun kurbanı olmayayım. ışık bir tutam, karanlıkta griliğini ayırt edemiyorum. griyi arıyorum. özlüyorum.

21 Ekim 2008 Salı

.saçmalık.

.kötülük yapmadım kimseye. ne yakın zamanda ne de çok geçmişte. ama bir şeyler ters gidiyor. önce bir trajikomik hikayecik var aklımda. cumartesi replikas, zerre'den döktü sözlerini üstümüze ve sonra bir peyotesever de biber gazı ile kutlamasını yaptı. ortakatta başlayan hapşırık zincirine ben gülerken yavaşça sustum ve nefes alamadığımı fark ettim. hapşırmadım ama yandım, yine biber gazından, yine saçma bir nedensizlikten. tünelden gelirken düşürdüğüm bilekliğin üstüne bir diğer bilekliğim kaybolmadı ama parçalandı. neler oluyor yahu?
.ve bugünün sıkıntısı ve titremesi. sevgili okulum taşkışla'da 4 senedir 1 sapığım var ve benim eşyalarımı aşırmaya bayılıyor. 3 sene önce kütüphaneden aldığım 1 kitap, 2 sene önce 2 kere giyebildiğim 1 kazak ve bugün de 4 senelik süet montum yok oldu.
üzerinde görürsem saldırganlaşabilirim.

4 Ekim 2008 Cumartesi

.sancı.

.hava yüzüne çarptığında afalladı. sokakta olmak farklıydı penceresinden giren rüzgardan. güneş gözünü aldı, kaçmaya çalıştı ondan. boş yere. şimdi daha da zorlaşıyordu adım atmak. güneşe bakamazken insan yoğunluğu giderek artıyor ve hızlı adımları kesiliyordu. sızlıyordu başı. alışık değildi. ne kadar daha süreceğini merak ediyordu. ağır bir parfüm kokusu hızla beynini uyarmış ve dayanılmazlığın sınırlarını zorlamaktaydı. bu bir sınama mıydı? kendini kitabına verdi yol alırken otobüsü. biraz daha rahatlamıştı. ama güne peşini bırakmıyordu. korkunç bir baş ağrısı ve sesler ve insanlar ve hayat. çok fazlaydı hepsi. uzak kalmak gerekliydi bu düzenden. kendi düzensizliğinden başka bir şeye alışamamıştı. gözleri yerde hızlı adımlarla uğultular arasında hareket ediyordu. nedenini sorgulamıyordu dışarda olmanın. tek çabası burdan çabucak kurtulmaktı. odasını düşünemiyordu bile. garip bir sosyal fobiydi belki ondaki. bilmiyordu. irdelemiyordu. bu dünya çok büyüktü. oldukça hırçın. dayanılmaz sesleriyle beynini işgal ediyorlardı. sustu. biraz daha hızlı yürüdü ve sustu. kaçtığını inkar etmeden daha da hızlandı. kayboluyordu. insanların onu görmezden gelişleriyle birlikte silikleşiyordu.
.karanlığın inmesini beklerken odasında günün bütün pisliğini hissetti üstünde. damlaları çağırdı. gelsinler ve sokakları yalnız bıraksınlar diye. rüzgarı dinledi. sakinlik vardı. henüz değildi. ilerledikçe gece karanlığına rüzgarın beklenmedik seslerini duydu ve hafifçe gülümsedi. ışıkları kapayıp pencereye yaklaştı. gözleri kapalı dinledi bir süre. sonra hissetti damlaları yüzünde. hızlı adımlarla çıktı evden. sokakları yalnız bırakan kalabalıkların telaşlarına karşı gülümsedi. damlaların vücüduna nüfuz etmesini istercesine kollarını açtı karanlıkta. sadece ıslandı ve gülümsedi. sokakları yalnız bırakmayan bir tek o vardı.

3 Ekim 2008 Cuma

.bilinmedik yerlerden çıktı.

.elimi uzattığımda orada olacağını düşünmek hataydı. rüyayla gerçeği karıştırma olasılığı oldukça yüksek bir uykudan yeni uyanmıştım elbette. ama istemiyorum. daha fazla yalan, daha fazla umut. ya da bilmiyorum ne istediğimi. sadece savruluyorum. durulmayı unutuyorum. uyuyorum. uyanık kalmaya çaba göstermiyorum. ama bu sefer de uyyamadığım saatleri sayıyorum tik taklarla. çok korkunç. rüya görmek istiyorum ama düşüyorum. hep düşüyorum. uyandığımda yatakta olmaktan başka seçeneğim olmadığını fark etmek daha çok acı veriyor. düşmeye devam edebilirdim sanıyorum oysa. memnuniyetsiz ve hedefsizim belki de sadece. sorunsuz bir hayat içine düşmüşüm hatayla. kaçacak bir durum yok ama istediğim kaçmak insanlardan, sıkıntıcıklardan ve diğer her boktan şeyden. düzen değil kaosa inanıyorum. kaosu kendi içinde yaratsa da insan çevrenin düzenine uyamıyor. uyumsuz olabilmeyi bile başaramıyorum. başarısızlığı seviyorum. hayatın sevmediğim şeylerini hep yanıma topluyorum. susuyorum. karmaşıklaşıyorum, basite indirgeyememekten yorgun düşüyorum. şu anda. daha da zor gözlerimi açık tutmak hava aydınlıkken. şimdi aydınlığı karanlığa çevirip boşluğa abakıp kaybolmak niyetindeyim.

gelen var mı?

.yalnız olmayı ben seçtim. seviyorum bunu. ama hayır bazen ağlıyorum içimden. geçiyor. sonra meşgaleler, yazılar, yalanlar, sesler, sessizlikler ve gezintiler. tek başınalıkta yitik olup unutuyorum karnımda ağlayan çocuğu. gözyaşlarımı doğurmaktan korktuğum çocuk.

1 Ekim 2008 Çarşamba

.neymiş oriental wishes.

.bir korkaklıkla elim gitti yeni bir şeyler dinlemeye. embryo. ilginç bir isim değil, yaratıcı da değil. önemsizdi isim kısmı ama niye bu kadar takıldıysam. almanlar. hmm. bu kısmı düşündürüyor, kafamda ona göre bir şeyler şekilleniyor. olumlu anlamda tabi. ama yine de bir önyargıdır bu. bundan nasıl vazgececeğim bilemiyorum. ilk şarkı başlıyor. tabi hangi albümün ilk şarkısı? önemsiz bunlar. adını diyeceğim şimdi.
.oriental wishes. hadi bakalım. böyle de şarkı ismi olur mu diyecektim ama isimlerden geçelim artık. ama ben çok sevdim, resmen günlerdir aradığım bu imiş. heh dedim. yeni tanıştığımız bu naçizene beylerle daha bir samimi olmaya başlayacağım az sonra. şimdi bu parçaya bir dönelim ama oriental olana. geçişler, değişimlerle istanbul'u hatırlattı bana. istanbul'u hissettiri desek daha doğru olur. karanlığını duyumsadım bu bulutsuz gökyüzünde.
.bu güneşli günde evde fotoğtaf paftası yapmak da güzel. kendimden korkmaya başladım. iyimser bir moron olma yolunda ilerliyorum.