26 Kasım 2009 Perşembe

.aksi.

.durup şu dijital sanal dünyayı düşününce bir garip uzaklaşma söz konusu oluyor. ne bir şeyin sana ait olduğunu iddia edebiliyor ne de inkar edebiliyorsun. garip bir kısır döngü. her şey dosyaların alt bilgilerinde gizli. zihinlerimizde kaydetmeyi unuttuğumuz bilgiler onlar oysa ki. dijital dünyadan nefret ediyorum. ama yine de buralarda yazıyor çiziyorum, ironi yapmak için kimi zaman, çaresizlikten. hem de kendi içine girdiğimiz ve kolayı seçtiğimiz için çaresiz olmamızdan. evet biraz kızgınım, ama ona buna kızmak yerine bu satırlardan haykırayım istedim. hep kendimle mi uğraşacağım sandınız, biraz da yalan dünyayla uğraşayım öyle değil mi ama...
.hiçbir şey düşünmeden paylaşıp paylaşıp çoğalacağımızı söylerdi bir dost. ama bazen bakıyorum ki tüketilmeye başlanmış her şey. geride kalan ne bir gülüş ne bir söz var. çorak bir yerde kalıvermiş, bitkin düşmüşsün sadece. tüketip tüketilmişsin sadece. sanal hayatın "sözde hırsız"ları ruhunu dahi çalmış olabilirler. gerçek sandığın yüzler birden yitivermiş etrafında. her şey bu kadar mı kötü, aslında değil. ama yine de sanal-dijital dünya ve tüketilip-kullanılmanın beni eş zamanlı rahatsız ettiği ve bunları sorgulama ihtiyacı hissettiğim bir noktada bulunuyorum.
.insanların çekinmeden hayatlarından zamanlarından fedakarlık ettiklerini görüp buna minnettar olmak ama yine de hep daha fazlasını istemekten kendini alıkoyamamak minettar olmamaktan daha şeytani geliyor bana. o gülümseme hep daha fazla, hep bana diyormuş meğer. hayır insanlar hakkında bu kadar da kötü düşünmüyorum ama yaşadıkça, deneyimledikçe zayıfladığımı, bittiğimi hissediyorum. peki ya değişen bir şey var mı, sanmıyorum. hala aynı biçimde gülebiliyor, paylaşıyor ve hala naif biçimde paylaştıkça çoğalacağımıza inanıyorum. ama olur da bir gün patlarsam, bilin ki boşa değil. ama yine mutlu ve huzurlu olacağım, bitap düşene dek farkına varmayacağım kendimden ne çok şey verdiğimi. o zaman da bir sarsılıp, durulup biraz daha azalarak ya da çoğalarak devam edeceğimdir.