31 Aralık 2008 Çarşamba

.kirli beyaz gökyüzü.

.garip bir işe giriştim. devasa dijital müzik arşivimi bir hale yola sokup dinlemeye yeltenmediğim sanatçılarla bir tanışacağım. belki de çok severim. hiç belli olmaz. yeni şeylerle tanışmak istemiyorum ama çok dağılmış durumda her şey. bir de çalışıp kazandığım parayla ne yapacağıma karar verdim, bugün gidip kendime cep termosu alıyorum hemen. ilerleyen saatlerde de heralde örgü örüp sıcak sıcak yatağımda oturacağım. miskinlik mevsimi. bir de film izleyeceğim bolca.
.aslında bir iş daha var aklımda. ".noktasız." doğumu bugün gerçekleşebilir ama ancak cuma basılabilir gibi duruyor. hadin sevgiler.

26 Aralık 2008 Cuma

.hate to say "leave me",but i need it.

.adımı sakla. benden bahsetme. beni yok say. sus. konuşma. daha fazla kendimi duymak istemiyorum başkalarından. yok olmama sabrın yetmiyorsa tek istediğim susman, gideceğim zaten uzak memleketlere. hikayelerim, anlarım, yaşanmışlıklarım benim. kimse bilmek zorunda değil. kendinden nefret etme düzlemi ile hayata tutunma arası ince çizgide sallanmaktayım. daha fazla kaldırabileceğim bir yük yok. hayatıma değmeyin. yalnız bırakın.

24 Aralık 2008 Çarşamba

.until the moon give me the sign.

.dışarının soğuğuna bakıyor. ılık renklerle aydınlatıyor odasını. titriyor içi. odanın renklerini izliyor. gölgelerin oyununu. onlara katılıyor. dans ediyor bedeniyle. yüzüyor, süzülüyor, devriliyor, tırmanıyor, düşüyor. düşüyor ve kıpırdamdan kalıyor yerde. duvarlarındaki yazılar,resimler dönüyor gözünün önünde. midesinde kelebekler uçuyor. gözlerini kapattığında kendini gördüğünü sanıyor. yaklaşan bir siluet, ama mesafe değişmiyor. yaklaşıyor gibi hissediyor, dokunacak gibi. yaklaşamayan siluet belirginleşiyor ve kim olduğunu biliyor artık, ama daha fazla yaklaşamıyor. sarsılıyordu zemin, belli belirsiz bir üşüme titremesiyle birlikte güçlenen bir sarsıntı. gözlerini aralarken ışık fazla geldi, silüet kaybolmuştu artık. sarsıntı geçmişti. dışarısı hala soğuktu, biraz daha kararmıştı gökyüzü. duvarında göze çarpan farklı bir yazı dikkatini çekti. korkarak yanaştı. mürekkebi tazeydi henüz.
"gri olsaydı adın bu kadar karanlık olur muydu için? kapıdan girseydim, yine kaçar mıydın?"

23 Aralık 2008 Salı

.wait until you freeze in the cold.

.gidiyorum,geliyorum,uyuyorum,uyanıyorum. yaşamıyorum. bekliyorum. 99 saat 1 dakika 37 saniye daha bekleyeceğim. ve 141 gün 15 saat 23 dakika daha bekleyeceğim. 461 gün 2 saat 54 dakikadır beklediğim gibi sonsuz kadar belirsiz bir süre daha bekleyeceğim. yaşamıyorum. bekliyorum.

22 Aralık 2008 Pazartesi

.road to the cold wet islands.

.kaçmam için her şey hazır. kalmam için sebep yok. gitmeye hevesim çok. gidenlerin peşi sıra değil, arzuladığımca yerlere gitme vakti. zamansız, apansız, tehlikelerle gitmek. şimdi aklımda olan bu. 150 gün bekle dedi bana. oysa ben seslerin peşine sürüldüm şimdi. zamansızlığına beklenecek 150 gün değil 150 yıl var gibi. beklemiyor, gidiyor insanlar. 150 gün beklenmez, yaşanır. yaşıyorum. belki de yolun çağrısına yaşıyorum.
gidemedim henüz, ama aklımda var bir yol.

21 Aralık 2008 Pazar

.rapidshare'in karşı konulmaz cazibesi.

.sevgili emektar bilgisayarım garip davranışlar içinde. rapid'den gün boyu bir şeyler indirirken mis gibi bir internet. her şey çalışıyor. sonra bir saçmalamalar. rapid yoksa internetten zırnık koklatmaz. bu saçmalığa bir son diyorum. rapidshare ile bu ortaklık nedir yahu?
.hişt pişt emektar kendine gel de bana izin ver interneti her alanda kullanabileyim!
heyt.

20 Aralık 2008 Cumartesi

.i cannot be there, i need to be alone.

.olduğunca sessiz ve uzaktı. kasten değil sadece rahat hissetmek istediği için. somurttuğunu söylüyorlardı, ama aslında sadece duruyordu,dingin bir şekilde. bulunduğu yere aitsizlik duygusu orada tek başına olmaktan keyif almayla savaşıyordu ama kaybetmişti çoktan. keyif her şeyin üstündeydi o anda. isterlerse dalga geçsinler ya da onu bırakıp gitsinler, umrunda değildi. kendini yok etmişti, kimsenin farkına varmadığı bir köşede başı öne eğik duruyordu. biraz nefes almak için dışarıya çıktı. gülümsedi. güzeldi hava, ılık bir gece, kışın ortasında oldukça ılık.
.sonra birden yolda buldu kendini. yabancıydı etrafındakilere. sanki yıllardır birlikte yürümemişti o yolu. belki de o gece farklıydı ışıklar, algıları yanıltıyordu. ev yabancıydı, insanlar da. yine bir köşeye sinik oturuyor, izliyordu onları. ağır bir duman vardı odada, kokusu yakıcıydı. izledi. mutfak daha tanıdıktı. bir süre orada durdu. su içti. yeniden doldurdu bardağını ve yine köşesine gitti. her şey hala yabancıydı. kapıyı çekip gidecek kadar sokakları tanımıyordu. her şey belki daha tanıdıktı bu odadakinden ama korkuyordu. rahatsız değildi. sadece uzaktı. o köşede duruyordu sadece ve yabaniydi. sabahı beklemeye karar verdi. üşürken düşünürken uyudu birazcık. gün aydınlandığında fark edemedi ama biliyordu. sokaklarda liseli ortaokullu çocuklar vardı yokuşu yürürken. sessizlik eşlik etti bu sabah ona. sessizliği bozan her şeyi duymazdan geldi. huzurla uzaklaştı o tanımadığı sokaktan, tanımadığı evlerden. tek başına mutluydu, sessizdi.

.falling slowly.



.yine çok bağendiğim, naif bir müzik filmi. biraz romantik takılıyorum galiba bu aralar yine. çok saf bir şeyler var. müzik çok güzel. irlanda güzel. dokunuyor bana bu fim. şiddetle tavsiye ediyorum.


.albüm kapağı tencere kapağı.



.bu iki albüm kapağı birbirlerine fazlasıyla benziyor. hissettirdikleri farklı ama müzikal olarak bir yorum yapamıyorum ki mogwai'in batcat albümünü henüz dinlemedim. konuyu bir yere bağlayamayacağım madem, o zaman derim ki, "bir daha gelsenize ikiniz de".

."teybin sesini kıs korna çalma".

.nekropsi geçti pek güzel geçti. izlediğim en rahay peyote konseriydi diyebilirim. en ön sol köşede, kadrajımda sevgili cev edit, izledim durdum. bas kerem ne kadar binbir surat bir insan imiş ona da bizzat tanık oldum. (ex-drummer'daki bir elemana benzettim. aman yanlış anlaşılmasın, sadece yüz ifadesi ve mimikleriyle zaman zaman "aha burada o dedim".) "bir crying game yapalım mı?" diye fısıldarken cev edit pek bir mutluydu. çaldılar da çaldılar. 2 taze parça ile pek bir sarstılar beni sonlara doğru. ben bir replikas havası sezdim o yeni seslerde, bekleyelim görelim.



.evet yine poster çaldım, hemen zerre'nin yanıbaşına konduruverdim. poster şahane. nekropsi'ye ayrı emek sarfediyor peyotenin tasarımcısı, gevende'yi zamanında 2 ay aynı posterlerle geçiştirdiğini biliyorum, replikas'ı da hatta. ama nekropsi başka işte. (benim için hepsi çok ayrı, bir hiyerarşi yok. nekropsi baba da olsa olmaz öyle ayrım).



"this song is for our english speaking guests"

16 Aralık 2008 Salı

.aksak.

.uzunca tatil, dinlenmece, çalışmaca, kadıköy hasreti oya hasreti gidermeceden sonra hoşgeldin soğukkışla. taşkışla pek güzeldi sabahtan. öğlen de az bir kalabalık ortabahçede. her yer kediler ve 3-5 kişiye aitmişçesine. sonra akşama doğru şahane müzikal belgesel, heima zamanı yaklaşıyor heyecanı ve günün sonuna doğru ilk darbe. ses sistemi arızalı. sen haftalardır bekle bekle bu müzik filmini bul. hadi bakalım, sigur ros'u sessiz film olarak izleyerek deneysel bir olay gerçekleştirelim. her şeyin çözümü var. çözüldü. eve dönüş yolunda yorgun bir de +10 kilo yükümle yine bir klasik gerçekleşti ve vapuru 1 dakika ile kaçırma başarısı ile yılın şapşalı ödülüne layık görüldüm. neyse ki vapurların tükenme saati değildi henüz. hadi tamam vapur da güzel sıra trende. trenin kalkmasına 5 dakika var. harika. çuf çuf giderken feneryolunda durduğuyla kaldı. kapılar kapalı, içerisi karanlık. hadi gel korku filmi çek. kapılar açıldı, ama ben o yükle yürünecek yaklaşık 2 km'lik yolu düşünmekteyim. tamam dedim yürüyeceğim. dedim bugün daha ne aksak olabilir. gevende benle yürüdü yürüdü. şahane bir gündü. emeği geçen teknik arızalara teşekkür ederiz. hepsi birer zevkti.

13 Aralık 2008 Cumartesi

.yeşil taze bilye.


.bir kez daha replikas ve şahane, taze vidyoları. buyrun. izlemeye doyum olmaz.

.soon be gone but be back.


mardin, kütahya, van, ankara. hoşçakalsın dostlar.

.20 yaşından sonra progressive müzik dinlemek.

.müzik setim tamir oldu olalı nostalji yapıyordum kendimce. çok dinlediğim albümler raftan inmişti. bilgisayaradan müzik dinlemeye direnmeye başlamıştım. sonra ne olduysa oldu ve riverside denen grupla hayatımda gerçek anlamda ilk defa progressive müzik dinledim severek. insanlar metal müzikmiş efendim işte milyon çeşit zırt progressive,vırt metal gibi müzikleri lise zamanlarında dinlerler,siyah giyerler. kulaklıklarından dışarı fışkıran seslerden bile korkardım oysa ben o yaşta.
.şimdi ne oldu da oldu severek dinlemeye başladım bu müzikleri. ama sanmayın ki o mıyır mıyır müzikleri dinlemeyeceğim. ben sakinlikten yanayım. demek ki bu progressive denen şey de güzel bir şeymiş. korkulacak bir şey yokmuş.

.evet son olarak bu albüm kapağını koyayım dedim. bir sebebi var tabi. kapaktaki yüzünü kapatan ifadeyi ilk defa görüyorum ama benim 6 aydan fazla süredir kullandığım avatar resmimle çok benzer biçimde ve renklerde. bir de bu albümü benim progressive'e dönüş noktam olarak ayrı bir yere koymak gerek.

12 Aralık 2008 Cuma

.Góðan daginn.

.izlanda'ca selam vermeyi de öğrendim flickr sayesinde. bir bu eksik kalmıştı. gece boyuna sigur ros dinledim taze albümleri elimde. bir de ansiklopedi yapmışlar. şimdi çalış çalış para kazan izlanda'yı hayal et. ben satın alacağım izlanda'yı hep birlikte gideriz isteyenlerle. saçma hayalleri anlamsız cümlelere dökerek çok başarılı zırvalamalardayım. sıkıntıdan heralde. ama izlanda'ya gitmeden selam veriyorum sizlere.

.Góðan daginn.

.silently unknown.

.bilseydim dilini ona hoşçakal derdim. tren garında uyumaya çalışırken gelmişti karşımdaki banka oturmuştu. tanıdık bir yüzü vardı. eski dostlarımdan kalma bir gülüş suratında. başı öne düştüğünde uykunun içindeydi, belki de günlerdir özlem duyduğu tek şeydi. oysa ben o yüzün arkasındakini zayıf hafızamda aramakla meşguldum. gözlerim kapanmayı red ederken birden keskin bakışlarıyla karşılaştım. üzgünüm ne yaptımsa, ama bilmiyorum. başka birine olan bir kızgınlık mı diye yeniden baktığımda hala bana dönüktü kırgın ifadesiyle gözleri. korkuyordum, her neyse olan şey benden bağımsız ama bendeydi. sadece susabliyordum. sustum. toparlandı. bir şey demek ister gibiydi ama uzun bir bakıştan sonra başını öne eğip uzaklaştı.
.hoşçakal diyemedim.

10 Aralık 2008 Çarşamba

."i dissappeared exactly one year ago".

.rüyalarım yordu beni. o kadar uzun sürdü ki, tamam bu sefer buldum onu dedim. yanına yaklaşmaya korktum ama buldum onu, gördüm.


.1 seneden çok olmuş. bu fotoğraf bir mucize. tarih 8 eylül 2007 iken benim hala yaşıyor olmam ve sonrasında 9 eylülde gelen beklenmedik 2 dost. en son görüşmemiz oldu. özlem beni hasta etti. zihnim bulanık. uykularım bir koşturmaca ve savaş kendimle. geçer diye beklediğim bir yara ama asla kabuk bağlamayan.
bekleyeceğim, koşturacağım, yorulup düşene kadar uyumadan duracağım.
saçma bir döngü bu. hergün sabaha karşı yatağa düşünce bedenim durmuyor ve bulduğunu sanıyor. oysa bu bir aldatmaca. bulanık sularda gördüğünü sandığım bir yansıma, ben olmayan.

7 Aralık 2008 Pazar

.still have those cds.


.nerdeyse 10 yaşında bir müzik setim var. yıllardan beri istediğim şeydi. ben daha anne karnında müzikle gelişmiş bir insanım annemler sağolsun. bir şekilde hep dinlemişim. hala dinlerim güzel bulduğum ne varsa. eskiden plak varmış, öyle bir teknoloji bizim evimizde olmadı ama babaannemlerde hep batı klasiklerini öyle dinledim. sonra kaset furyası başladı. bizimkilerin de deli bir kaset arşivi vardı. bir de ITT radyo. o küçük evimizin salonunda dururdu. kasetleri de sarardı bir dönem tabi. o hep olan şey zaten. sonra ortaokul zamanında ben onu odama almaya başladım sürekli, sonra benim odada sabitlendi. iyice kendini kaybetti tabi o dönem. ta ki benim kendime ait ve cd de çalan bir müzik setim olana kadar ben öyle 30 senelik walkman ile yaşadım-o da annemin üniversitede sahip olduğu walkman idi. kalemle ileri-geri sarmaca. sonra benim için bir elektronik alet olmayan, en güçlü duygusal bağlarımdan birini kurduğum müzik setim geldi.


.lise zamanlarımda ciddi bir cd arşivi yapmaya başladım, zero'yu keşfettim, zihni'yi keşfettim akmar'a babamdan gizli gitmeye başladığım günlerde. bilgisayar, mp3 çalar yokken ya da en azından ben bunlardan üniversiteye kadar bihaberken ben hala cd alır idim. tabi verilen harçlığı cd, dergi, ikinci el kitaba yatırınca insan hepsine sahip olabiliyor. hala o arşivim genişlemeyi bekliyor, bir yandan da sevgili müzik çalarımın tamirini bekliyordu aslında. sonunda adam gibi hoparlör ile kaliteli bir sese erişmem mümkün. bu beni mutlu ediyor işte, bu kadar basit. güneş de var. bugün pazar, hadi gezelim.

6 Aralık 2008 Cumartesi

.happy bear.

.neden olduğunu bilmiyorum ama insanlardan uzak kalmaya çabaladığım dönem kendi kendine biterken artık insanlar benden uzaklaşıyor. hatta büyük laflar ediyorlar, her şeyi siliyorlar. ben de o kadar sakin duruyorum ki yine eskisine yakın biçimde. kendimle uğraşmayı yeniden ertelerken rahatım, iyi sayılacak kadar kötü olmadığımı biliyorum. keyifli yanlarıyla sarılıyorum, oturuyorum, eğleniyorum, gülümsüyorum hatta uyuyorum. geçmesi gereken bir dönemdi, sıkıntıların arkada kalması gerekliydi. kurtarıcı ya da kahraman aramaya gerek yok. bir film, bir parça, bir ses, bir söz, bir gözyaşı, bir kahkaha, bir bağırış hepsi bu kadardı belki de. biraz daha aldırmaz, üstelemez ve sessiz olmak iyi. sinirlenmeden gülüp geçmek de. mutlu sayılabilirim hatta.
.o zaman güzel şeyler yapayım biraz da.