31 Ağustos 2008 Pazar

.geldim ve gidiyorum.


.yollar bu sene beni bekledi hep. ansızın verilen kararlarla bir sırt çantası toplama süresi uzaklığındaydı her yer. önce güzel bir avrupa şehri vardı haritadan seçilen. kısa günlerde şehri alt üst eden bir aileyken döndük ama içimde durulmayan dürtülerle yine yol var bana dedim. tren sesi miydi? eksişehir yönüne giden yolcuysa seslendiği kulak vermeliydim. uykusuz halde tozu pabucumda kaltı şehrin, trenle izmit' vardı yolum. evodam beni bekledi 1 hafta sonra yine 1 hafta sonra 2 hafta. kuzeyinden doğusuna uzandım ülkenin. yaylalar beni sormasa da ben onların peşindeydim. kaybolmak üzere, patikalar keşfetmek üzere. geldim, bitkin düştüm. 3 gecem geçti evodamda, fotoğraflarıma bile bakamadan gidiyorum kafama esti diye. 2 senelik hasreti gidermeye. şarabını sevdiğim ada'ma. suyunda serinlediğim kıyıya. güneşi en güzel doğan yere. bozluğu en ferahlatıcı olana.

6 Ağustos 2008 Çarşamba

.i don't know what i can save you from.


.ne kadar özlemişim akustik tınıları. norveç'ten gelen cinsinden. simon&garfunkel benzetmesi etiketinden hoşlaşmadığım, kendi hallerinde oldukları için çok sevdiğim kings of convenience. fena depreşti yine. şimdi üşengeç olmasaydım size aşağıda link yerine mis gibi arşivlenmiş rapid linkleri yollardım ama üşengeç yanıma denk geldiniz.
konserkayıtları

.in the death car.

.karanlık yavaşça iniyor. açıkhavada olmanın verdiği bir algılama değişimi söz konusu. evde otururken saat 8'den 9'a doğru ilerleyiş bambaşka olurdu inanın. ışıkları yakıp ortamı sabitlerdik, televizyon izler, hoş beş eder, yemek üstü çay-kahvelerimizi yudumlardık muhtemelen. ama bu kez açıkhavadayım. gökyüzüne daha yakın. az sonra başlayacak balkan şölenine kendimi bırakmak için hazırdım.


.her zamanki gibi beyaz takımı, wedding and funeral orchestar ve renkli bayan vokalleri ile serin geç yaz akşamındaydı bu yorucu şehrin iyice yorucu olan bir yerinde. öncelikle 2010'un zorunlu dönüşümünün aylardır yaşandığı kongre vadisi denen yerde açıkhava tiyatrosunun nasıl boğulduğunu ve yenilenme yalanlarının ispatlandığını söylemek gerek. ama can sıkıcı konular bu kez uzak dursun. işte goran abi geldi. dedim zaten, her zamanki beyaz takımı ve müzisyen dostlarıyla. kustirica'nın filmlerinin sesi, neşesi, hüznü. o çaldıkça film kareleri sonra da hayal ettiğim tarihten sahneler geçti gözümün önünden. ağlayamadan gözyaşı biriktirip, oturduğum yerden eşlik ettim danslarına.
goran abi gitmeseydi keşke, zaten niyeti yoktu. sabaha kadar kalırdı daha o bizle. ben gidip kaçırsam da taşkışla'ya mı sızsak gizliden diye düşünürken yine kendimi bıraktım sesine. açıkhavayı özlemişim. ama esasen açıkhavada senede 1 sebeb-ül ziyaretim goran bregoviç'i özlemişim. ne müthiş bir zenginliktir balkan müziği.
.ölümsüz olsun goran abi, hep buralarda yaşatsın kültürü, taşısın dünyada her yere.

5 Ağustos 2008 Salı

.mis.

.ölüm gerçeği baki. insanlar zamansız ölüyorlar. buradaki mesele benim olaya yaklaşımım ve duygusal tepkim. daha çok da tepkisizliğim. anlayamıyorum. gerçekten anlayamayıp duruyorum. bahsedemiyorum bile ki zaten şu anda herhangi bir üzüntü yok. o zaman bu tepkisizliğimi geçip konuyu değiştirme kararıyla bir paragraf ileri gidiyorum.

.yeni bir kurabiye yaptım. hanımellerle yarışır. evet bir pastanem olacak. şimdi temel olarak pasta ve kurabiye hamurlarını yapmayı öğreniyorum, sonrasında deneysel soframı görün bakalım. eski tariflerden bir fotoğraf serisi yapayım en iyisi. mis. (valla mis gibi koktu mutfak. biraz sıcak ama.)

buyrun hayal pastaneme.