30 Nisan 2008 Çarşamba

...dair

.sokaklarda ışıkların yanmasına çok saatler var. evlerde de. güneşin sıcaklığı yetmiyor yine de. eve gitmek için aceleci adımlar ve karanlığın hayali. karanlık çökünce ruhunun aydınlanacağı anların özlemi. sanki karanlık rüyalar hep gecelerde ve o geceler uyanık geçirilmesi gerekiyormuşçasına bir hissiyat. o kadar uzak kalmak istediği dünyadan kendince kaçma şansı. uyanıklık ve kaçışların çelişkisi arasında kalmış grilik.
.hayatın gereklilikleri ve sorumlulukları arasında sıkışmış ve daracık sokakları keşfederken yönsüzlüğün keyfini sürebilmek. yolları arasında sürüklenmek.
.önce güneş söndü pencereden sonra da sıcaklığı çekti ellerini üstümüzden. yavaşça ışığı azalan odanın içinde devam etti yaşam. ışıklar yandı. ışıklar söndü. evden çıktı. tek tük lambalarla aydınlatılmış o dar sokaklardan genişliklere vardı yolu. genişliklerde insanlara dokunmadan tek başına ilerledi. başka dar sokaklarda dolandı usulca. sonra içeri süzüldü yavaşça ama heyecenla. hayal edilemeyecek kadar güzel bir şeylerin içinde olduğunu kavradı. orada karanlığın içinde tekrar yaşadığına sevinebildi. karanlığı sevse de karanlığın içinde ışığı görebilmesini sağlayan milyonlarca yıldızın değil sadece seslerin anlamı vardı. yıldızlar şehrin ışıklarına yenik düşerken, o karanlıkta seslerle tazelendi.

29 Nisan 2008 Salı

.requiem.

.birtakım şeyler fazla yolunda. hemen bir sakatlık beklemek lazım. topal ruh ne kadar ilerleyebilir ki. kendini suçlamadan insan durabilmeyi başardığında duyarsız olabilir. her b*kun altında kendi imzasını aramakta ise ciddi bir çöküş içindedir. evet güzel, bugün de kazasız belasız geçti. en azından geçti. erken sarf edilmiş sözler olabilmekte. bu kadar da olumsuz düşünmemek gerekir denebilir. ama olumlu düşünmenin faydası yok. "karma" bazen işe yaramıyor değil.
kendini berbat hissettirecek olayların baskısı altında ezilen benlikle hala nefes alabilmekteysek şanslıyız. lanet olsun ama öyle. yapabileceklerin yapıldı ve bittiyse. uyumak çözüm değil. uyanık kalmak da değil. buraya saçma sapan yazmak da.

.can sıkıcı. gerçekten b*ktan. bıkkınlık dolu sesler var. isyankar olmaktan uzak. sadece sıkıntı hali. üretemeyen, sıkılan ve bunalan bireyler. bireysel bunalımlar ve toplumsal çöküşler. oysa tamamen bireysel ve yüzeysel meselelerdi hepsi. çarpım kuvvetinde etkisi kocaman olabilir. fazlasıyla. irkilirsin, kanın çekilir, üstüne binen ağırlıklar altında ezilmekle yerçekimi kuveti etkisinde şuursuz düşüş arası bir noktada kalırsın. sanrı ya da herhangi bir dış madde etkisi değildir. içten gelen kuvvetlerdir. ama biraz alkol gerekebilir. tam şu anda.

26 Nisan 2008 Cumartesi

.ask the dust.

.birtakım anlardan kurtulmak için anlara ait son demleri tüketmek gerekir. başarılamamış kokusu varsa ve tekrar cesaret edilemeyecek kadar uzakta ise, son kalan külleri de atmak gerekir. bir nevi temizlik, bir nevi batış.
.çok arzulanan ama yerine oturmamış taşlar yüzünden yıkılan hayaller. ya da yeteri kadar iyi düşünülmemişti. fazla oluruna bırakılmıştı. şimdi tekrar susacağım. belki de beklenen gün yaklaşır. o zaman son külleri de uçuralım. izi kalsın bende. o zaman "toza sor".

.eksiartı.0-1.

.odamı yine topladım. kısmi olarak. evet kaybettiğim filmin cd sini buldum. o arada bana çok lazım bir müzik cd sini bulamadım. var ya da yok. ikisi birarada olamıyor. lanet olsun ki iki tane iyi şey aynı anda başıma gelmemek üzere anlaşmalı. kaybettim, ardığımı buldum. ama neden eşzamanlı olmamakta bu kadar ısrarlı. o kayıp müziği ararken biraraya gelmesi gereken bir kart ve mektubun kart kısmını buldum, mektup uzun zamandır yoktu ortalıkta zaten. şimdi o kart görünür bir yerde-henüz-mektubunu bekliyor. ama inatla o mektup kaçacak biliyorum. film festivalinin bitmiş biletleri teker teker bağımsız olarak çıkıyorlar ortaya ama ben onları inatla aynı yere koyuyorum. galiba ben de fazla dayatıyorum onlara. birarada olmak istemiyorlar ama öbür türlü de ben bulamıyorum onları. dağınıklığımın düzeni var, bu konuda yoruma açık bir durum yok ama isteyen yapsın. senin onun benim eşyalarımın yerini tarif edince bulması değil mesele. benim odamda benden başka kimse yaşamaya tahammül edemez, fazla kişiselleştirilmiş bir oda.
.gel gelelim bu müziksizlik durumuna. epey fena bir durum. bekliyorum, sabrediyorum.

.blocked.

bu saçmalığı okumak zorunda değilsiniz. baştan uyardım.

.kesik.hayır elektrikler değil. cümleleler. anlamsız. anlamını yutan. kelimeler. sinir bozucu. bağlantısız. koku yok. iz yok. göğsünü söken öksürük. kişiliğini seven ses. sevgi. aksi. gulyabani. aylak ritim. döngüsel ve yorgun. benden dışarı. boğulurken. boğulmaya devam. umutsuzken. umut bulan. terslikler. koca gülüşler. yoksunluk. sessizlik. tahmmülsüzlük. zor değil. var değil. biri. diğeri. diğerleri. birileri. herkes. sen ve ben değil. senler ve benler. ihtimaller. bencil. umursamaz. hissiz. içevurumsal. içe doğru. mum ışığı. hareket. durgun deniz. sanki. aslında. neden. cevapsız. sonsuz. cevapsız. komutsal. işlevsel. beyin zortlaması. saçmalık. çöp. çöküş. düşüş. aman tanrım"the fall". etkisi ömür boyu. iç sesler. öksürük. içinden sızan canavar. buz kırılması. ateşin başında müzik. izlanda. göç. çoban misali. yerleşememek. gitmek. kalmak. arada kalmak.
.ama hala yok.

24 Nisan 2008 Perşembe

.bahar mı?

.bahar geldi sandık ama aldattı bizi. ya da şaka yapıyor aklınca. sadece hasta olduğum için mi bu hisler var sandınız. hayır, tamamen bahar hissiyatından uzaklaştım. sıcaklık fiziksel bir algı, oysa ben içsel olarak baharı hissedemez oldum.
.sesler vardı her istediğimi hissedebilirdim onlarla. yeni sesler doğurdu kimileri. sevdim sonsuzca. ama bahar hissiyatı uyanmadı, yaz geldi. sonra da yüzsüzce gülümsedi kaçıp giderken. sanki uzakta kalan mevsimleri özlemişti duygusal bahar, bir güz bir kış özlenirdi elbet. ama insanları bu kadar mı sevmezdi? onları geçtim, doğayı da mı?















fark ettim ki, kış da özlenebilirmiş, karlar özlenir. bu senenin kartopu oynayıp çocukluğunu unutmayan koca oğlanları ve kızları. ben sizden değilim. yaşlanıyorum ama esasen bitiyorum, kendimi tüketiyorum. yahu insan kar topu oynamaya inmez mi bahçeye, kardan adam olası gelmez mi hiç?

hiçbir mevsimin günahını almayalım. ben hissizleşmişim.

şimdi bu fotoğraf da nedir demeyin. bu bir freedom never alone işidir. kendileri takdiri hak eden mütevazı çocuklardır. seslerine kulak verilesi. f.n.a

iyi güzel de nerden geldi bu aklıma diye de sormayın.
madem bahar kaçtı, ikiyüzlü yaz mevsimiyle kaldık, o zaman kış hissedelim. sanırım ben de hava sıkı soğuk ve kar yağışlı. yarın don olma ihtimali var ama benim hissiyatlarım okulları tatil etmez. beklemeyin. hava gayat güneşli. hava durumu için benden referans almayın.

.tersine.

.öksürmekten beynim dönmüştü zaten. yola çıktığımda her şey iyi gözüküyordu. bunaltıcı sıcaklardan sonra ürpertici bir pus ve soğuk esinti vardı havada. vapurda tercihim içerisi olacak kadar soğuk. bu soğuk o kadar ürküttü ki beni pis hissetmeme aldırmadan banyo bile yapmadan çıktım evden. uykusuz değildim hastalıktan uyuyamamış olmama rağmen. bir şeyler unutmuş da olmamalıydım. o kadar emindim kendimden.
önce, kadıköy'e varmadan müzik çaların şarjı bitti. mümkün olamazdı, gece boyu şarj etmiştim. bana oyun oymuyor, tavır koyuyordu. peki, vapura sessiz tahammül edebilirdim. sakin başlamıştım güne.
.taşkışlaya ilerlerken aklımdan kopuk kopuk geçen düşünceler mekanlarla bütünleşti ve devlet tiyatrosu, günün tarihi, tiyatro bileti. işte unutmuştum yine. yine 1 tiyatroya aldığım 3.bilet yanmak üzereydi. benim için en azından. ilk ve ikinci bileti talihiszliklerle arkadaşlarıma vererek yakmamayı başarmıştım. ama bir tiyatro oyununa üst üste 3 kere gidememe başarısı lanetli bir olaydı. ama bu sefer şanslıyım. annem geliyor taksime. biletler ulaşacak bana. tabi akşama kadar başka terslikler beklemekteyim.

23 Nisan 2008 Çarşamba

.olasılıksız hayat.

.anlar vardır. geçmişte kalıp içimizde yer eden. karakterler aynı kalsın, olayların kurgusunda ufak değişiklikler olsun. keşkemsi söylemler içinde kalmıştır insanların. a kişisinin cevabı b kişisinin istediği gibi olsaydı olaylar tamamen farklı olacaktı. bunun üzerinden sonsuz ihtimaller dizisinde kurgular hayal edilebilir. olasılıklar üzerine kurulu hayatta verilen kararlar sonsuz ihtimalleri teke indirirken diğer mümkün anları engeller. bunu sadece hayal edebilir insan. geri dönebilmek mümkün olmadı-en azından benim için-ama rüyalarda başarılabilecek bir durum.
anlara bağlı yaşayan biri bunları kurgular bir yandan da suçluluk duyar. "an"a saygısızlıktır. ama sadece bir hayal ve sıkıntı belirtisi bir harekettir bu. bağışlanabilir bir durum, hatta bağışlanmasını gerektirecek bir durum bile yaratmamakta. sadece kişinin kendisini rahat hissetmesi için dile gelmiş bir tesellidir.
.hayatın sonsuz olasılıklar dünyasında bu yazının yazılma olasılığı sonsuzda 1 ise, ben o ihtimallerden 1 tanesini kullandım. sonsuz-1 tane daha ihtimalim var. sonsuz.

.gelip geçmeyen haller.

.öyle inanılası güçtür ki bazı anlar. hayır bu kadarı mümkün olamaz dersin. sonsuz günlerime eklenen 19 nisan gününe ithafen .
"severler hep güzeli"
.geriye gidip gelen beynimde yankılanan sesler. daha da gerilere. 1648'lere...
"haydi bir ses duyun"
sanki benden içeri ama çok uzak. benden kopmayan ama beni parçalayan. neden ister insan kendi mahvoluşunu izleyişini. sadece bir ses bile yeterdi, biliyordum. aradığım huzursa onu bulduğum yerde kalmalıydım. kalmamayı tercih edip sonra tekrar ona kavuşma isteğiyle koştum. gün elbet doğacaktı ben uyandıkça. "uyan" derken birileri uyuyamadım. kalktım. bahar havası zaten ayrı cezbedici bir davetkarlıkta idi. "bahar"a kaptırdım kendimi. orada bitmeli ve yeni bir şeyler başlamalıyıdı. beni paranoyak yapan ve saplantılarıma bunu eklememi sağlayan durumdan sonra kurtulamadığımı fark ettim. ortasını bulamayan çelişkilerimle ben bir bütündüm ve bahara kavuşmak huzurunu bile zulme çevirebilecek kadar siyah görebiliyordum her şeyi.
"gitmezdim sen gelmesen bahar"
.gidemeyen ben, bu sözü sadece söylemeye cesaret edebilirim. laflarım yazılarım kadar silik. hatta daha da silik. güneşe uyandım, saymadığım kadar çok. sesler susmalı, kafam karışıyor. beynim durmalı sonsuz müzikler çalmadan. hep vardır biri. ya o ya da o. "o"nlarla olgunlaştım, kıvrandım, gülümsedim, çocuk kaldım, kararsız kaldım, emin oldum, çelişkilerimi kabullendim, kendimi kabullendim, hayatı kabullendim. uyanamayacağım gün bir tane. seslerim kesildiğinde, beynim içten içe bana "o"nları fısıldamamayınca uyanamayacağım. huzur veren ve cesaret veren onlar. beni terk ettiklerinde korkunç bir sessizlik olacak, dayanılmaz. dayanamam.
bu yazının yazılması, olgunlaşması bile günler aldı.

.sıkıntı nemlendi.

.gerçekten de daha önce hiç böyle hasta olduğumu hatırlamıyorum. boğazım benim değil. sükülüp atılası. burnum benden bağımsız. midem yok. kemiklerim ağrı makinası. gözlerim yumuk. kendime gelmeye çabaları var biraz. ama bu sefer elimde değil. psikolojik olarak sürekli olan bunalımım dışında ayrı bir çöküntü var vüzudumda. kendimle uğraşacağım. üstüme gelmeyin, sizin için tehlike teşkil edebilecek davranışlarda bulunabilirim. sinir katsayımı arttıracak davranışlara tahammülsüzlüğüm son raddesinde. mümkünse yaklaşmayın.
hep isyankar yazmaya başladım sanırsam. çok da umrumda değil belli olduğu üzere.
.bana biraz dinginlik gerek. eskiler, anları karıştırmak gerek. sonra buldum bir şeyler. yıl 2006. esra ve oya yanımda. parkorman da beklediğimiz isim belli. sonra öyle vuruldum ki onlara. 2 tane parçaları vardı elimizde. onlarla geçti 2006. proje sınıfımız inlerdi onlarla. aylar geçti canlı performanslarından mahrum. 10 ay kadar. yine aynı proje sınıfı. 2007 de aynı seslerle geçti. artık albümleri vardı. o kadar ihtiyacım vardı ki seslerine. defalarca sahnenin en önünde oturan bendim. bugünse o albümsüz günlerimizde sığındığımız, ilk kayıtlardan bir parça buldum.
buyrun. tıkla bakalım!
kendime getiren gevende olacakmış yine.

.paranoya.

.aniden geldi. o kadar ani ki tepkilerim garip oalrak algılandı. kimseden sevgi beklemezken, herkesin nefretini kazanmak paranoyası. benden uzak durmaları, korkmaları, bana yalandan olan gülümsemeleri ihtimelleri ile açığa vurulan paranoya belirtileri. beni kendilerinden uzaklaştırma denemeleri yapmalarını bekliyorum. onları beklerken zaten o kadar uzaktayım ki başaramayacaklar.
.herkesin benden uzaklaşması düşüncesi gerçekten beni endişelendirmiş olsa gerek. bunu paranoya haline getirmem ve sözlere, mimiklere ehemmiyetle yaklaşmam, sorgulamam kendimden beklenmeyen tepkiler. korkuyor muyum? sanmıyorum, sadece garip bir tedirginlik hali var üstümde. "kendine karışma" der hüseyin abi bana hep ama bu sefer dıştan gelen baskılarla kendimle uğraşıyorum. birileri tepeme dikilmiş de kendime dönüp yaptığım, yapmadığım, inandığım, uydurduğum, bağlandığım her şeyi sorgulamam için görünmez bir baskı yaratmakta. en iyisi biraz yalnız kalmak şimdilik.

.ve bütün bunların üstüne 2 yıldır hasta olmamış bünyem çöktü. bu da bir işaret mi acaba? paranoya belirtileri güçleniyor. yatağa mahkum oldum. bir gece aniden nefes alamayacak biçimde hasta insan oldum. purcu bile dedi ki, "senin sesini uzun zamandır, yo hayır, hiç böyle duymamıştım". 3 senedir birlikte okuyoruz. o kadar sağlam bir bünye varmış bende. psikolojik ve fiziksel olarak çöküş dönemindeyim.

.kimse benle uğraşmasın. kendimle yeterince uğraşıyorum.

21 Nisan 2008 Pazartesi

.yok.

.kendimi oldukça huzursuz hissederken bütün her şeyi ortada bırakıp gitmek var aklımda. insanlardan giderek uzaklaşıyor ve yabancılaşıyorum. tavırlarını anlayamıyor, derdimi anlatamıyorum. sorumsuz bir hiçliği simgeliyor olma ihtimalim yüksek. benden yardım beklemeyin. kendime yardım etmekten aciz bir insandan ne beklenir. sadece huzursuzluk ve salt siyahi var.
varım yokum. hayır artık yokum. saklanarak başladı bu oyun sonra gerçekten görünmez oldum. artık yokum. yok olmak. çok uzaklarda bir yerlerde kalan parçalarımı aramaya gidiyorum. yük oldum buralarda hem de eksik eksik.
sorgulamalar. basit sorular ve cavapsız suskunluklar. elimde tek olan çelişkiler. onlarla yaşamaya alıştım ama esas sorun, ben de bilmiyorum.

20 Nisan 2008 Pazar

.the fall.

.baharın etkisiyle üstüme çöken yorgunluk ve grilik.asla bitmeyecek gibi süren gecelerden güneşi doğmayan sabahlara uyandım. kaygısızca dolanmakta bedenim, ne bir beklenti ne bir istek var bu hayata dair. saf bir grilik ve akışına bırakılmış bir yol. yol boş ve ben yokum. ne kendime ait ne de buralara bağlıyım. sadece bir talihsizlik sonucu düştüm belki de. the fall.
insanın kendi düşüşü hayal etmesi. kendinden uzak benlikler içine düşmesi. kendinden kurtulmanın hafifliği ile iner.
düşerken satırlarım de yuvarlanmış olmalı içimden. bulamadığım satırlar ve bulduğum da yazmadığım anlardan nefret edebilirim. sanırım sadece bundan nefret edebilirim. lütfen beni tanımayın. kendimi kapatıyorum.

16 Nisan 2008 Çarşamba

.addict.

.bu kadar çok eşya taşıyıp kaybetmememe şaşarken ardarda kalemler, silgiler, ıvır zıvır bir dolu şey kaybettikten sonra bu müthiş sıkıcı çarşamba gününde, benim için hayati önem taşıyan sevgili kulaklığım ve emektar laptop un şarj aletini unuttum. neyse bu sefer kaybetmedim. ama 2 dönemlik emeğimi kaybetmiş olabilirim berbat 203 atölyesinde. paftalarım yok. emektarın şarjı yok. seslere ulaşabileceğim kulaklığım yok. müziklerim harddisklerde uyuyor. evet yine de bilgisayar buldum bunları saçmalamak için.
korkunç teknoloji bağımlılığı ile yüz yüze durmaktayım. tam karşımda sayılı okurların da baktığı ekran ve ben, biz, sizler. oraya bakmak zorunda ve birtakım tuşlara basmak, sayfalarda yukarı aşağı farenin tekerleğini döndürmek durumundayız. bu arada sevgili faremin de artık skrolu çalışmıyor.
.sıkıntının doruklarında oldukça saçmalamaktayım. lütfen silin burda okuduğunuz gereksiz satırları beyninizden. beni yok etmek de iyi olur herkes için.

15 Nisan 2008 Salı

.pufadanak.

.sıkıntıdan yapacak iş araken buldum kendimi. koşturmaca. bir festival koşturmacası var. çok heyecanlı. onları derleyemeyecek kadar koşturuyorum. rüyalarımda bile. sabah kalkıp ç.izim yapacağıma uyuyup rüyalara devam ediyorum. cevdet gitti askere peşinden koştum. nekropsi eksik kaldı. bitmedi bitmedi. rüya boyunca koşmak gerek bana. kaçmak için kendimden. evet devam edelim oraya buraya yazalım. ordan gelen yeni durumları tekrar iletelim onlara bunlara. dolanalım oralarda buralarda. gülemeyecek kadar bunaldım. müzik dinleyemiyorum, seçemiyorum. yeter içim dışım onlar bunlar şunlar müzikler. kaçalım buralardan.

6 Nisan 2008 Pazar

.kırmızı.

.normalde pek de sevmem kırmızıyı ama bugün doydum kendisine. her şekilde. sabah sabah erkenden kalkıp önce kadıköy'ün miting meydanı olduğunu hatırlayıp yürüdüm yürüdüm. evet mitinge gitmek isterdim ancak atlas sinemsıyla önceden görüşmem vardı. "kırmızı balonun yolculuğu"na eşlik etmek üzere. insanların anlamsız yorumları hiç de umrumda değil. hikayenin anlatılışı benim için önemli olan. görseller de gayet tatmin edici. geçişler de öyle.
sonra araya bir vapur yolculuğu sıkıştırıp en sevdiğim kadıköy'de en sevdiğim kadife sokağa yollandım. beklemiyordum. gerçekten bu kadar kan beklemiyordum ama kırmızı gün kırmızı devam etti. mogwai vardı arkada "eski davulcu"da. eve gelip ne yaptım? tabii ki hemen bir "happy songs for happy people" açtım. aman dedim. ne güzelmiş.
.daha fazla yazamayacağım eve gelince yaşadığım olaylar canımı sıktı. aile evinden kaçmak gerek. hemen şimdi. odamı da alabilsem tamam. artık gerçekten gitmeliyim. yoksa kan çekebilirim canım.

5 Nisan 2008 Cumartesi

.fatal error.

.başlı başına bir hatayım. nerden uyandım buraya? ölümcül ve ölümsülüğe oynayan bir hatayım. basit bir autocad uyarı iletisinin dediği kendi hatası değil benim varlığımın devamı hatası. gerçekten gitmelere dair değil sadece varolmakla olamamak arasında kalmışlıkla hayata karşı ölümcül hata olmak durumu. karamsarlık metni gibi okunmasın sadece basit bir sorgulama.
.geçen gün yine gönderilemeyecek bir mektup yazarken gelen bir söz var aklıma. "zamansız doğmak zamanında ölmeyi getirir". bunun üstüne gitmeyi erteledim. daha fazla ertelemeyeceğim. ölümcül bir hataysa yaşamak birtakım kimseler için devam etmesi zarar ziyandan öteye geçmiyorsa, lanet olsun aldığı nefese. bu tamamen o kimsenin fark edip de karar vermesi gereken bir durum.
.bugün kötü bir şey yapmadım hayır. ama elbet çok kötü şeyler yapan melek yüzlü şeytan, suskun vampir olabilirim. çok saçma tanımlar kullanıdığım için nefret edilesi oldum.
okuma bunu.