30 Mart 2008 Pazar

.bıdı.

.işim gücüm yok sanki de kendi keyfime işlerle uğraşıyorum. ama her şeyi de yapıyorum bir yandan. olduğu kadarıyla elbet. yarına sınav var salının ödevini yapıyorum. yarına proje var cumanın sunumunu bitiriyorum. oysa ki ben böyle yapmak istiyorum. evet yapıyorum da.
yarına sınavdan önce mi çalışacağım sandınız. hayır. noktasız #002 çıktısı alıp dikeceğim işte.
neyse neyse buyrun isteyene bağlantı.
indirmek için kararlıysan: noktasız#002

23 Mart 2008 Pazar

.39.saat.

.günde 5 film izleyerek jüriye hazırlnıyorum desem kim inanır. bunu daha önce de söylemiş olabilirim ama uyksuz sarhoşluğumdandır. bugünün 5. filminin de sonuna gelirken yazayım dedim.

bu yazıyı neye yazıyorum., şimdi ne yapıyorum, oturduğum camdan 7 kat aşağı bir düşsem nasıl korkunç olurdu, emektar toshiba düşse felaketim olurdu ve saire soru ve sapkın düşüncelerle birlikteyim.

şimdi biten "yaşamın kıyısında" filmi üstüne birtakım fatih akın filmleri izleyesim var. "istanbul hatırası dünden beri süren müzik üzerine filmler kuşağının sonuncusu olmayı hakedebilir. "wall" olsaydı tabi o başka. ne yazık ki yok. bu arada emektarı fazlsıyla yormakta olduğumun farkındayım. benle yaşamak zor iş. gecesi-sabahı karışmış bir bireyin bilgisayarı olmak demek uyku yok demek. kendisine minnettarım.

bir dolu işim varken bir yandan da birçok iş yapmmış olmak güzel hissettiriyor. bir de ilginç bir rahatlık ve çalışma arzusu mevcut bende şu 2 gündür. son gün insanı olmaktan 2 dönemdir kurtulamadım. umarım yazın atlatırım bunu. ama çalışmayı özlemişim. özellikle de proje için çizmeyi. hadi geri döneyim tosya'ya...

22 Mart 2008 Cumartesi

.evodamdan kaçış.

.saçma internetim yüzünden odamdan çıkıp salon mahalline taşınıp internete ulaşabiliyorum. ev içi bir taşınma söz konusu. bugünün konusu bu değil. daha doğrusu bu anın.

elle çizim yapmaya tapıyorum. bilgisayar çizimi istemeyen hocalara tapıyorum. evet saatlerdir yol çiziyor olabilirim ama kesinlikle esneklik sağlıyor. film izliyorum ve çiziyorum. müthiş bir şey. çiziyorum ve genelde reread havasıyla tekrar izliyorum birtakım filmleri. elle çizim yaşasın dostlar! hem bu şekilde filmler farklı algılanıyor. herkese tavsiye ederim. bilgisayar saçma çizim programlarıyle yorulacağına filmlerle müziklerle yorulsun da keyif alsın o da.

cashback...müthiş. ingiliz filmi mi sorusunu soruyorsunuz kendinize? az önce izledim reread hesabı. şimdi sırada arizona dream var. hadi iyi çizimler bana. keyifli filmler. hem de johnny depp'li. keyif keyif...

replikas da bu gece fazla arıza çalmasın haa. burdan hissederim onu. yığılır kalırım. replikas'a selam olsun. replikas evime gelsin ben gidemem şimdi.

.gereksiz bir albüm değerlendirmesi

.evde piazzolla müzikleri araken tesadüfen rast geldiğim bir yandan merak ettiğim teoman albümü buldum en tazesinden.adı önemsiz ama beğendim."söz müzik teoman". kendisini beğenerek dinledim bir zamanlar.çok nadir de olsa geri döner dinlerim içimden gelince. takıntılı parçaları vardır ben de.sırayla hepsine değinmek istedğindeyim.şarkı isimlerine bakaraktan dinleme eğiliminde olduğumdan önce teoman ın yorumu önyargısıyla dinlenmiş izlenimleridir hepsi.

"paramparça"nın sezen yorumundaki müzikal yorum sözlerle çelişmekte.geçtim.dinlemeye tahammül etmekte zorlanacaktım ki ikinci dinleyişte bunu yaşadım."gönülçelen" altında yalın ismini görünce yine şaşkınlıkla bekledim ama dinlemem mümkün değildi.geçtim.iyi ki geçtim."kim" candan yorumuyla girdi hızlı bir "gönülçelen" geçişinden sonra.başarılı.evet başarılı.elbette hepsi teoman ı özletecek kadar güzel. acaba teoman "bakın bu albümü yaptım ki ben bir daha albüm yapmayacak olursam budur elinizde son kalacak albüm. beni özleyeceksiniz"gibi bir düşünceyle mi insanlara yorumlattı güzelim parçaları."rüzgar gülü" gelsin o zaman yaşar dan ama yine tabi birtakım popüler tınılar olacak.evet yaşar ın son zamanlarda alışılagelen halleri.yine de ağır bir eleştriye maruz kalmayacak kadar rahatsız edici olmaması durumu vardı.hafif puslu sesini sevdim bile hatta.en başarılı popüler yorum olabilir.teoman ı yine özledim."istanbul'da sonbahar" en merakla beklediğim şarkı oldu nil ismini görünce ve albümün bu şarkıya kadar yorumlanan en güzel şarkısı olarak kendimce ödüllendirdim kendisini.nil söylesin valla hepsini.masal olmuş.teoman ın hikayesi olmaktan çıkıp nil in çocuksuluğunu taşıyan bir masal.çok başarılı."süpriz" deyip emre aydın ismiyle bir titreme yaşadım.hiç de süpriz olmadı.teoman taklidiyle yeniden yorum denemeyecek kadar yapmacık.emre aydın hep öyle.özgün bir adam değil.mümkünse uzak durun kendisinden."senden önce senden sonra" izel den beklemediğim şekilde başarılı dile gelmiş.bir dönemin hepbir ağızdan söylenen şarkısı izel in kendinden bir şeyler katıp özünü bozmadığı bir eser olmuş.nil in başarısını geçemedi.sınıfta kalmadı ama."güzel bir gün" önce yorumlayıcısını anlayamayıp albümün arka kapağına bakma ihtiyacı duyduğum şaşırtıcı yorumla giderken herkesin "koşan adam" diye bilebileceği mirkelam olduğunu okudum ve "sanırım en kötüleri başa koyup yine kendince bir şeyler kurgulamış bu teoman" diyiverdim kendi kendime.evet mirkelam dan beklenmeycek ama bir o kadar da beklenecek şaşırtıcı bir düzenlemeyle beğendim bunu da."duş" ismini bir yerlerden hatırladığım ama şekillendiremediğim irem candar tarafından oldukça başarılı yorumlanmış.daha fazla bir şey diyemeyeceğim çünkü bu hatunu dinlemedim hiç.belki de dinlemişimdir ama ismi silik bende."iki çocuk" yavuz bingöl haliyle daha da iç burkucu olmuş ve nil başarısında.söze gerek yok,başarılı işte. "bugün" teoman ın son zamanlarda yaptığı en başarılı parçalarından biri ama kreş ismi beni mahvetmeye yetti.kendilerinden eski hallerinden beri nefret etmekteyim çok şiddetli.kreş ne biçim isim zaten onu da anlamadım.kendilerini sahnelerden indirmek istiyorum.dünyadan yok olmalarını da talep etmekteyim.berbat etmişler."boğulurdum her sağanakta yüzmeyi öğrenmiş sanki bugün..." diye devam eden kısımda dümdüz söylenemeyecek bir parça bu, uyanın lanet kreş.sonsuza kadar yok olun. neyse "istasyon insanları" kurtaracak beni derken bir baktım harun tekin gelmiş elektronik müzik yapmaktan vazgeçmiş olacak ki.gayet akustik de oluyormuş değil mi harun?tamam işte nil,yavuz bingöl sonra da harun diyecekken ilerliyor parça.harun birtakım sözleri değiştirmiş.anladım, "plaj" "kumsal olabilir ama "kavuniçi rengi" nin nesi var da "turuncu" diyorsun?hiç olmamış."kişisel bir şey" rashit e özgü iyi denebilecek biçimde yorumlanmış.ama ben son şarkıyı dinlemedim, korktum. hayko diyor. cepkin olan. ben o adama bakamıyorum zaten sesi daha fena, gözümün önünde canavarlar beliriyor. ama eksik kalmasın diye ucundan dinledim.böğürtü geliyor "gökdelen"den.o kadar da korkunç olmadı. sertliğine sertlik katılmış parçanın.başarılı diyebileceğim ve şaşıracağım.ama daha fazlası kabuslara yol açabilir.

18 Mart 2008 Salı

.görüşmesek mümkünse

.herkes organize biçimde üzerime geliyor. ada görmeye dayanamaz hale geliyorum. sadece adada olmak istiyorum oysa ki. tek başıma çekip gideceğim biraz daha yaşamak ve sonra ölmek için tek başıma orada. adada. acı bir tat geliyor boğazıma. yapışıp kalıyor. gitmiyor. yutkunamıyor, nefes alamıyorum. her şey üstümde ama yıldızlar yok. çünkü lanetli bir kente tıkılıp kamışım. ışıklar gözümü alıyor. bahar güneşi değil üstüme doğan. salt bir rahatsızlık var. özlemlerimi kamçılayan bir takım kareler ve mutlu yüzler. eksiğim. çok eksiğim. ihtiyacım var. yoksunluk çekiyorum. umrunuzda olmasa da içimde bir yan denize bırakmamak için zor tutuyor kendini. sularını özlediğim, nefes almak istediğim yerleri beyaz ekranlarda görüp oturuyorum. gideceğim. çok yakında. herkesi rahatlatıp gideceğim. benim sorunlu sesim susacak. tek başıma gideceğim.

dayanılmaz oluyor. üstümden kalkın. beyaz ekranlara kilit vurup gideceğim. "mümkünse bir daha görüşmeyelim" demek o kadar kolay mı? olabilir. artık benim için de olabilir.

16 Mart 2008 Pazar

saat 13.50-15.20 yaşantısı

.öğlen uykularını özlemiş olmamdan gerek, her pazar uyuyorum yemek üstüne. bu sefer 5 saat uyumadım. yine fazla uyudum sayılır ama gözlerimi açmayı başaramadım 1-2 denemede. vazgeçtim. fonda sürekli odamda çalan tek ses, gevende ev kayıtları. o sesler uyku sularında değişik hallere girdiler. ama hep hissettim onları. bir de uzun zamandır ilk kez gördüğüm rüyaları hatırlıyorum.

.okul ya da daha doğrusu ders. ders arası veriliyor ve dışarı çıkıyoruz. ama ortabahçe değil. nahıl a benzer bir yerlerde kıyafet bakıyoruz. evet hem de ders arasında. ama nahıl bina değil artık, derme çatma pazar alanı gibi, üstü küçük bir tenteyle örtülü bir yer. oradan çok güzel bir yelek beğeniyorum. deneyeceğim üstüme. zabıta gibi adamlar fısıltıyla bir şeyler fısıldayıp her şeyi bir anda topluyorlar. bir anda karanlık sokaklarda tek başımayım. insanlar otobüslere koşturuyor ve otobüsler aceleyle hareket ediyor. okul denen yere gidiyorum. giderken ellerim o kadar pis ki ıslak mendil almam gerektiğini hissediyorum. ama büfeler de kapanıyor müthiş bir hızla. sonra okula varmadan camlı bir kapının arkasındaki odada, edin'i gördüğümü sandım. durması için işaret ettim. oysa ki büyün hafta boyunca edin olmadığını bildiğim halde onlarca kişiyi edin sanmam gibi yine edin değildi. ama edin'di aslında ilk aldığım görüntü, her mevsimlik eskimiş ve ona çok yakışan paspal deri ceketiyle ve dengesiz hareketleriyle edin. okulun kapıları kocaman ama ahşap değil. ve adamlara ne kadar anlatsam da içeri sokmuyorlar. çünkü deli bir yağmur var dışarda. ama en önemlisi içerde ayakkabılarım ve üstümde olmadığından emin olduğum montum ve biricik sırt çantam var. derken fark ediyorum ki montum ve çantam var ama ayakkabılarım yok. nedenini soruyorum bu durumun. adam birilerinin iflasından bahsediyor. iflas yahu sonuçta. devlet mi iflas etmiş anlayamıyorum. ama iflas etmiş birileri. bu kısımdan sonrası ayrı bir düzleme kayıyor. en son ayakkabılarımın olmadığına korkunç biçimde üzülüyorum. bunu dillendiriyorum.

.bir yerdeyiz ya da hiçbiryerde. birtakım dizi-film çekme çalışmaları. o arada nedense bizim de dendysel fotoğraflarımızın çekilmesi vs. sanki proje gezisi. ama değil. annemler hatta anneannem bile var. ama proje5-6 tümden oradayız. deniz var sanırım. kumlar var. bir de ortabahçedeki taş bloklar. ama daha uzunları. ben günün doğuşunun beklemeye kararlıyım. insanlar da o taş bloklar üstünde uyuyor ya da uykuya hazırlanıyorlar. o arada başımızdakilerden biri halkın rahatsız olduğunu söylüyor. karşımızdaki koca bloklara bakınca ışıkların yandığını ve adamların pencerelerde olduğunu görüyorum. ve bir anda ışıklar yer değiştiriyor. evlerin ışıkları yerine gün ışıkları yanıyor. tekrar ailecek ve birtakım insanlarla odamıza çıkıp uyumaya karar veriyoruz.

çok yoğunken her şey gevendeye uyandım. nayu diyen bir sese değil salt seslerine. rüyalarım beni ürküttü. bir yerinde tam oturtamadığım bir sunum-film vardı. requiem for a dream i hatırlatan sahnelerle sunumun hazırlanma süreci de içinde. o havada. oysa beni en etkileyen sahneler oradaydı. o filmi unutmayacağım.

.bozcaada özlemi ve kızgınlıklar.

.kızdım. gerçekten kızgın ve kırgın hissedebileceğimi tahmin edemezdim. çok bencilce kızıyorum hala. bana gerçekleştiremediğim hayallerimi gerçekleştirmeyi başarıp sözünü etmek kadar büyük bir kötülük yapılamazdı. evet hala kızgınım. hem de duruma değil doğrudan insana. kötü bir niyet olmasa dahi arkasında umrumda değil. herkesin zayıf bir noktası vardır. işte bu da benimki. neden zorlayıp üstüme geliyorsunuz. gidemedim. kalamadım. ama buralarda oralarda sürünüyorum. kurtulamadım, kurtulmaya gücüm kalmadı istanbuldan. tek ihtiyacım olan biraz ada havasıyken kaldım burada. hem de bana sunulmayan teklifler varmış. bunu çok uzakta öğrendim. anladım ki istenmeyenim. bunu kabul edebilirim. hiç de aldırmam. ama zayıflığıma saldırıyı kabullenemiyorum. ya da kısmen kabullenip daha fazla susuyorum, susacağım.
adada güneş batarken en tahammül edilmez yerde, en huzurlu yeri buldum, durdum biraz orada. bir yerlere sürüklendim sürükledim. ama adada olamıyorum. belki de bir daha kimseyle orada olmayacağım. sessizce kaybolup yiteceğim. kimbilir, belki dönmem geri. henüz değil. ama yakın.

.tek şarkılık listeler.(yol şarkıları sürüm 2)

.tek şarkılık listelerle saatlerim geçiyor. sıkılmadan çalışıyorum o sesler eşliğinde. bir nevi yol şarkıları denebilir bu listelere. hem de yol şarkıları tanımının hakkını verecek biçimde kullanıyorlar.
birtakım paylaşımlarla elimde tuttuğum bu sesler benden içeri girdi usulca. kabul ettim hepsini. buyrun isteyen keyfini sürsün.

ayyuka-acaba(açık radyo 94.9-acoustic recordings)
nusrat fateh ali khan-night song
nusrat fateh ali khan-crest
astor piazzolla-fugata

15 Mart 2008 Cumartesi

.rüya/gerçek yanılsaması.

.saçma yorgunluktan sonra yatağa girip kendime uyku molası verdiğim yalanını kabul ettirdikten rüyalarım o kadar gerçekti ki uyuduğumu unutturdular bana. sabaha kadar bir şeyler yapıyordum. eminim. ama gözlerim kapalıyken bilemiyor insan gözlerinin kapalı olduğunu. saçma. ama gerçekten rüyalarım fazla gerçekçi. kendimi kaptırmamam mümkün değil. sabah uyandığımda yavaşça anladım rüyaya yine kendimi fazla kaptırdığımı.

bugün beklenen bir gündü elbet. italya'dan elif gelecek, akşam seslerine hasret olunan gevendeye kavuşulacak. üstelik ayın 13'ü. en sevdiğim tarihlerden. 13 aralık gibi sonsuz bir gün beklemekteydim.

garip bir sevgim var uğursuz kabul edilen şeylere karşı. 13 güzel bir sayı ama adı çıkmış bir kere. ben seviyorum onu. çok da önemli değil genel yargılar.

yazacak pek de bir şey bulamadım. ya da çok da yazmayı istemedim.

9 Mart 2008 Pazar

.uyku günleri.

.günde 15 saat uykunun ne demek olduğunu son 2 gündür deneyimlemkteyim. rüyalar görmeden başkalarının rüyalarına dahil oluyorum. baharın kokusu beni doğaya çekerken bir yandan da gözlerimi kapatmamı söylüyor. ikisinden birini seçme durumunda fark ettim ki ikisi de gerçeklerden uzak bir duruşa işaret ediyor. rüyalarda yaşamak ya da hayal dünyasında kaybolmak.
.bir şekilde yapılması gereken işlerden uzak durup baharı yaşamaktan pişmanlık duymuyorum. ve dünkü bu çok uykunun verdiği huzursuluğu üstümden atmış bulunmaktayım.

arizona dream müzikleriyle günlerim geçmişti. bugün resmen kendisiyle yüzleştim ve şahsiyetinden hiç de hoşlanmadığım ancak goran bregoviç'le yarattığı müthiş eserle içimde yer edinen iggy pop'un "fish doesn't think 'cos fish knows everthing" sözleri daha da anlam kazandı. balık olmak isteği geldi yine. hafıza konusundaki benzer durumumuz yadsınamazdı zaten. uyku düzleminde geçirdiğim uzun saatlerden sonra hep bir uçma hissiyatı geliyordu ki bu aralar hep uçar görünümlü fotoğraflar yaratma çabasındayım. gerçekten bir uçuruma çocuk saflığında koşarak ulaşmak ve havalanmak istiyorum. yere çakılmadan önce yerçekiminin etkisinden anlarla sıyrılmak. uyku-rüya hali bu uçma durumuna yaklaştırıyor sanırsam beni.

8 Mart 2008 Cumartesi

.saçmalamak.

.ne yapsam olmuyor. şimdi de sürekli uyumaya başladım. bir takım sorumluluklardan kaçış denebilir ama esasen bariz bir bahar yorgunluğu var üstümde. kelimelerle ifade edilemeyen duyguları ifade etme yolları arıyorum. uykunun kendi kendine ifade anlamında bir yol olduğunu keşfettim bugün. ya da daha önce. bugün yazıya döktüm. evet daha doğru olan bu.

.inanılmaz sesler içinde buraya saçma sözler yazmak istiyorum. ama olmuyor. yazdım sildim. belki de farklı renklerle olabilir.

samamayinimey inayisnisna mamayinimey inayisnisna aoonanamaouna deytam annastanamoina deytam...
aniyini mayyy samayenizi...deriyariye deriyariye derya....orniorniorniorni...
deriyariye deriyariye derya....
esnisamfaye esnisamsa...


7 Mart 2008 Cuma

.özlemli.

.mutfakta "gulyabani" ve düğme" kurabiyeleri pişerken, müzik çalarım bozulmuş ve maddi çöküntüler içinde olsam da rahatlık hissiyatı var üstümde. evet biraz sıkınç-purcu tarafından üretilen kelimemiz-olsam da, ortabahçede izmaritleri köşelere toplamak gibi boş eylemlerde bulunsam da huzur kırıntıları var içimde. özlemim seslere elbette. nerden geldiği belli olmayan güdülerle hareketlerim doğru yönlendiğimi gösteriyor zaman zaman. seslere çağıran ve onları saklayan hareketlerim. önemsiz satırlar.geeeçç.
sıkıldım tosya'dan beri. çok sıkılıyorum.....